BUGÜN, KENDİ KÜLTÜRDEN HABERSİZ BİR GENÇLİK YETİŞİYOR
16 Kasım 2013 Cumartesi Saat 23:12

Abuzer Akbıyık’la Halk Kültüründe Su sempozyumu ve  Kültürümüzün geçmişi ve geleceği üzerine röportaj



BUGÜN, KENDİ KÜLTÜRDEN HABERSİZ BİR GENÇLİK YETİŞİYOR

Röportaj: Volkan Günal

Araştırmacısı-Yazar ve Şair Abuzer Akbıyık’la Halk Kültüründe “Su” sempozyumu ve  Kültürümüzün geçmişi ve geleceği üzerine röportaj:

 “Su hayattır, medeniyettir, kültürdür, kalkınmadır”

“Kültürle uğraşanlar fakir kalır” 

“Türkiye’de Kültür ve kültür faaliyetleri sahipsiz, yetim ve öksüz” 

“Bugün, kendi kültürden habersiz bir gençlik yetişiyor.” 

Araştırmacı, Yazar ve Şair Abuzer Akbıyık 1958 Şanlıurfa doğumlu, Yüksek okul mezunu, 1970 yılından beri halk kültürü üzerine araştırma ve derleme çalışmaları yapmaktadır. 3 bin civarında ses, görüntü kaydı, kitap ve dergi arşivi vardır. Yazıları ve şiirleri çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. Halk kültürü üzerine televizyon ve radyolarda konuşmalar yapmış, bilimsel toplantılarda bildiri sunmuştur. Kültürle ilgili birçok proje gerçekleştirmiştir. Bu güne kadar yayınlanmış 19 kitabı vardır. Yazarla ilgili ayrıntılı bilgilere www.abuzerakbiyik.com.tr. internet sitesinden ulaşabilirsiniz. 

Abuzer Akbıyık’la 7-8 Kasım 2013 günlerinde Tekirdağ’da yapılan, Motif Vakfı ve Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi işbirliği ile Kültür Turizm Bakanlığının ve Tekirdağ Valiliği’nin destekleriyle düzenlenen “Halk Kültüründe ‘Su’ Uluslararası Sempozyumu” üzerine ve Kültürümüzün geçmişi ve geleceği üzerine konuştuk.

 

Günal: Sempozyumda pek çok kültürel konudan bahsedildi. Sempozyumu bize kısaca özetliye bilir misiniz?

Akbıyık: Her şeyden önce şunu söylemek isterim Tekirdağ’da yapılan “Su”sempozyumu çok başarılı geçti. Konuyu konuştuk, tartıştık, bilgilerimizi dostlarla ve kamuoyu ile paylaştık. Tekirdağ’ın denizle buluşan eşsiz güzelliğini gördük.  Başta Motif Vakfı Başkanı M. Zeki Baykal ve ekibine olmak üzere emeği geçen  herkese teşekkür ederim. Sempozyumun amacı “Su”yun hayatımızdaki önemi ve kültürümüzdeki yerini ortaya koymak, su konusunda farkındalık yaratmaktı. Sempozyumda “Su” konusunda 116 bildiri sunuldu. Uluslararası sempozyuma, yurt içi ve yurt dışından yoğun bir katılım oldu. Yurt içinden pek çok ilden katılım olurken Ukrayna, Makedonya, ABD, K.K.C.D, Kazakistan, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Macaristan, Almanya, Kosova, Çin Halk Cumhuriyeti, Polonya gibi ülkelerden bildirileriyle katılanlar oldu. Bildirilerde, çağlar öncesinden günümüze Suyun, insan hayatındaki yeri, medeniyet, tarih ve kültürün oluşumunda suyun etkisi gibi, “su, insan, medeniyet, kültür” üzerindeki araştırmalara yer verildi. Suyun halk tarafından “Su gibi aziz ol” denilerek değerli sayıldığı, bütün canlılar için bu kadar değerli olan suyun kıymetinin bilinmesi konusu vurgulandı.  

Günal: Sempozyumda “Şu Fırat’ın Suyu Akar Serindir” isimli bildiri sundunuz. Bizimle de bildiriyi kısaca paylaşabilir misiniz? Vermek istediğiniz ana mesaj neydi?

Akbıyık : Bildirimde suyun insan hayatındaki önemini vurguladım, kültür hayatındaki izlerini ortaya koymaya çalıştım. Sonuç olarak “Su hayattır, medeniyettir, kültürdür, kalkınmadır” bu nedenle suyun kıymetini bilelim, su kaynaklarımızı koruyalım mesajını vermeye çalıştım. 

Herkesin bildiği gibi bütün canlılar hayatiyetlerini devam ettirebilmeleri için suya ihtiyaçları vardır.  Bu nedenle “Su hayattır”. Fırat ve Dicle Nehirleri arasındaki Mezopotamya, Nil Nehri kıyısında Mısır’da olduğu gibi tarih boyunca nerede su varsa insanlar oraya yerleşmiş, orada medeniyetler kurulmuştur.  Bu nedenle “Su medeniyettir, Su kültürdür”  Su’dan enerji elde edilir, tarlalar sulanarak ürün alınır bu nedenle “Su kalkınmadır, refahtır”

İnsan hayatında bu kadar önemli olan su, elbette ki kültür hayatında de önemli ölçüde yer almıştır. Bilhassa türküler içinde su ve suyla ilgili pek çok kelime kullanılmış. Su ile ilgili öykülere yer verilmiştir.

İnsana hayat veren su, bazen de hayat alır. Irmaklarda, derelerde sakin sakin akan su, bazen taşar, coşar, akar gider sel olur, insanların sevdiğini elinden alır. Kerem ile Aslı hikayesinde su, Kerem’i yakar kül eder.  Bu nedenle “Su” birçok öyküde yer almış ve üzerine türküler yakılmıştır.“Şu Fırat’ın suyu akar serindir”, “Fırat Kenarında Yüzen Kayıklar”, ”Harran’a  su geliyor”, “Su gelir güldür güldür”, “Su ver Leyla’m yanıyorum”, “Ördek suya dalda gel”, “Su bulanık içilmez”, “Susuzam su isterem”, “Su gelir daşa değer”, “Su gelir lüle lüle”, “Su gelir meste gider”, “Su sızıyor sızıyor”, “Suda balık yan gider”, “Sular durulur derler” repertuarımızda yer alan “Su” ile ilgili yüzlerce türküden sadece birkaçıdır.

Su ile ilgili birçok acıklı öykü türkülerle günümüze kadar taşınmıştır. Su ile ilgili acıklı öyküsü olan bu türkülerden biri “Şu Fırat’ın Suyu Akar Serindir” türküsüdür.

Geçtiği yerlere hayat veren bolluk bereket veren Fırat, zaman zaman coşar, taşar çevresine zarar verir, üzerinden geçerken veya su alırken suya düşen insanlar ölür. “Şu Fırat’ın Suyu Akar Serindir” türküsü de, Fırat Nehri’ne düşüp kaybolan taze bir gelinin acıklı olayı üzerine yakılmıştır. Türkünün sözleri şöyledir;

Şu Fırat’ın suyu akar serindir,

Yarimi götürdü (anam) kanlı zalimdir

Daha gün görmemiş taze gelindir oy oy 

Söyletmeyin beni anam yaram derindir,

 

Kömürhan köprüsü Harput’a bakar Kör olası zalim Fırat ocaklar yıkar Ahbapların  gelmiş ağıtlar yakar Söyletmeyin beni anam  yaram derindir.

 

Günal: Kültürümüzü geçmiş ve gelecek dengesi içinde değerlendirdiğimizde, bugün toplum olarak durduğumuz yeri nasıl değerlendiriyorsunuz.

Akbıyık: Son yıllarda Şanlıurfa Göbeklitepe yapılan kazılarda 12 bin yıllık dünyanın en eski mabedi bulunmuştur. Bu eser, İngilizlerin çok gururlanarak dünyaya sundukları Stonehenge kalıntılarından 7500 yıl öncesine dayanır. Dünya'nın ilk tapınağı Göbeklitepe bulununca, insanlık tarihi şimdi yeniden yazılmaktadır. Anadolu, Hititler, Frigler, Lidyalılar, İyonlar, Urartular, Sümerler, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve  bin senedir de Türklerin hakimiyetinde kalmıştır.  İşte ülkemiz böyle bir kültür ve medeniyetin beşiğidir. Devlet kurumları ve halkımız üzerinde bulunduğumuz hazinen fakında mıdır? Tarihi ve kültür değerlerimize yeteri kadar önem veriliyor mu? diye sorarsanız. “Hayır” derim. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Kültür Bakanlığına ayrılan bütçe genel bütçenin binde beşi oranında bütçe ayrılıyor.  Bu da ancak personel ücretleri ve zaruri giderlere harcamıyor.  Türkiye’deki bütçenin Fransa’da 10 kat, Almaya’da 20 kat fazlası Kültüre ayırılıyor. Ülkemizde bırakın, arkeolojik kazalar yapmayı, yapılan kazılardan çıkan eserleri bile koruyamamışız. Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet döneminde yüzlerce tarihi eser yurt dışına kaçırılmıştır. Size başka bir önemli konudan bahsedeyim. Ülkemizde kaç türkü, kaç oyun havası var bilmiyoruz. Yani, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir "müzik envanteri" yoktur. Birçok Avrupa ülkesinde bu envanter çalışmalar yıllar önce bitirilmiştir. Mesela; Almanya'daki halk şarkıları arşivinde herkesin incelemelerine imkan verecek şekilde tasnif edilmiş 214. 000 halk şarkısı bulunmaktadır. Arşiv sayısı en geniş olan TRT'de 6.000 Halk türküsü kayıtlıdır. Buna göre Türkiye'deki çalışmaların hangi düzeyde olduğunu kıyaslayabiliriz.

Ülkemizde Halkın, Devletin, Zenginlerin gündemimde Kültür konuları yoktur.Halkın gündemi; geçim, spor, televizyon diziler, yarışma programlarıdır. Devletin de gündeminde “Kültür” ve Kültür değerleri” yoktur. Mesela -benim de katıldığım- Şanlıurfa’da ve Tekirdağ’da üniversitede yapılan ve 100’ün üzerinde bilim adımının katıldığı sempozyumlara ilin valileri katılmadı. Zenginlerde “Kültür’e ilgisiz. Onların işi al-sat, faiz,  ihale. Kültür adamı ömrünü araştırmaya, kitap makale yazmaya veriyor. Kültür az sayıda orta ve dar gelirli insanın uğraş alanı. Kültürle ilgili kitapların yüzüne bakan yok, bu nedenle de “Kültürle uğraşanlar fakir kalıyor”  Yıllardan beri bu kısır döngü sürüp gidiyor.  Bu nedenle “Türkiye’de Kültür ve kültür faaliyetleri sahipsiz, yetim ve öksüz”  diyebiliriz. 

Günal: Bugün gençlerin halk kültürüne yeterli önem verdiğini düşünüyor musunuz?

Akbıyık: Türkiye’de gençlerin ekserisi, televizyon, bilgisayar, internet, cep telefonu ve diğer iletişim araçlarının esiri. Evde, sokakta, sınıfta, otobüste hemen her yerde çevrenizdeki gençlere şöyle bir bakın, herkesin önünde bir bilgisayar feysbukta dolaşıyor, çetleşiyor veya elinde bir telefon konuşuyor. Yazışmaların, konuşmaların içeriğinin çoğu  boş şeyler, “geyik muhabbeti”. Gençlerin bu zafiyetini bilen “Batı” da, her imkanı kullanarak kendi kültürünü empoze ediyor. Önce bilgi olarak empoze edilen “Batı Kültürü” bir müddet sonra da gençlerin yaşam tarzına giriyor. Kıyafetten, yemeğe, müzikten, müessese adlarına kadar çevrenizdeki her yerde batı kültürünün izlerini görebilirsiniz. Milli Eğitim Bakanı acaba fakında mı? “Bugün, kendi kültürden habersiz bir gençlik yetişiyor.” Çaça, Rep, Tangoyu bilen gençlik, kendi halk oyunlarını bilmiyor, Pop müziği dinleyen ve okuyan gençler kendi türkülerini bilmiyor. Acı ama gerçek şu ki: kültür, sanat, halk kültürü ve edebiyat konularıyla ilgilenen araştıran, okuyan, düşünen, kültürel faaliyetlere katılan genç sayısı bir avuç insanı geçmiyor. Halk müziği konseri salonları boş kalırken pop müziği sanatçılarının konserlerine binlerce genç katılıyor? Bunu bir kez daha düşünmemiz ve “acaba nerde yanlış yaptık“ diye tespitler yapıp, kültür değerlerimizin araştırılması, tespiti, arşivlenmesi, tasnifi, yaşatılması, geliştirilmesi ve gelecek nesillere aktarılması için gerekli tedbirleri almamız gerekmektedir.

http://www.kulturvekariyer.com/bugun-kendi-kulturunden-habersiz-bir-genclik-yetisiyor-324h.htm