Yrd. Doç .Cihat Kürkçüoğlu *
A- ŞANLIURFA KALESİ (İÇKALE)
Kent merkezinin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha göllerinin güneyinde ve göllere hakim bir tepe üzerinde kurulan içkalenin doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili olup, kuzey yönü sarp kayalıktır.
814 yılında (Abbâsiler Dönemi) şehir surlarının yeniden inşa edilmesi sırasında kalenin de inşa edildiği tahmin edilmektedir. Zira Bizanslı resmi görevli Prokopius, M.S. VI. yüzyılda yaptığı dökümlerde surlardan bahsettiği halde, bir kalenin varlığından söz etmemektedir. Tarihi kaynaklarda kalenin adına ilk kez XI. yüzyıl başlarında rastlanılmaktadır. Buna göre kalenin inşa tarihi VI. yüzyıl ile XI. yüzyıl tarihleri arasına düşmelidir ki, Abbâsiler dönemi içinde olsun.
Kalenin şehir surlarının güneybatı köşesini oluşturan yüksek tepenin üzerine inşa edilmiş olması, hem şehre karşı, hem de dışarıdan gelecek düşmanlara karşı savunma imkanı sağlamıştır. Güneydeki kayadan oyma hendeğin, kalenin esas inşa tarihinden çok sonra, M.S. III. yüzyıla ait nekropolün tahrip edilerek açıldığı hendek kenarındaki kesilmiş yarım kaya mezarlarından anlaşılmaktadır.Kale üzerindeki Korint başlıklı iki sütundan doğuda olanının kente bakan kuzey cephesindeki Süryânice kitabeye göre bunların kalenin esas inşa tarihinden önce, buradaki tepeye birer anıt olarak diktirildikleri anlaşılır. (Bakınız: ANIT (ABİDE) MİMARİSİ s........)
Doğu-batı istikametinde uzanan dikdörtgen planlı kale, düzgün kesme taşlardan inşa edilmiştir. Çevresi yaklaşık 800 metre uzunluğunda olup, 25 burçludur. Evliya Çelebi, Urfa kalesinden şu şekilde bahseder: "Kalenin batıya açılan gayet sağlam ve kuvvetli bir demir kapısı vardır. Burada 200 kadar ev vardır ki, Dizdarağa bu evlerde oturur. 200 kadar neferi, cephânesi, buğday ambarı ve sarnıçları vardır. Kale kapısının iç kısmında minareli ve küçük bir mescidi vardır. Mel'un Nemrud'un Hz. İbrahim'i ateşe attırdığı mancınık, bu kalenin içinde durur iki tane sütundur." Evliya Çelebi'nin kalede mevcut olduğunu söylediği evler, ambarlar, sanıçlar ve mescid günümüzde toprak yığını olup sadece iki sütun ayaktadır. İngiliz Seyyahı Buckingham, 1827 yılından önce, pencereleri hendeğe bakar vaziyetteki bir caminin harap bir durumda olduğunu söylemektedir. XIX. yüzyılda kalede oldukça güzel üç veya dört odayla büyük bir salon ve birkaç mozaik kalıntısından söz edilir.
Kalenin içme suyu, gizli bir tünel ile aşağıdaki Aynzeliha kaynağından temin edilmekteydi. Bu kaynağa inen gizli tünel, geçtiğimiz yıllarda Şanlıurfa Valiliği'nce ortaya çıkartılarak temizlenmiş ve hizmete açılmıştır. Ayrıca h. 1137 (m. 1724) tarihli Mevlana el-Hac Abdurrahman Efendi b. Mustafa Çelebi Vakfiyesi'nde Hüseyin Paşa'nın kalede bir su kuyusu açtırdığından söz edilmektedir.
Güneydeki hendeğin batı kesiminde yer alan dik ve yüksek kayanın üzerine, asma bir köprünün oturduğu tahmin edilmektedir. Kaleyi üç yönden çevreleyen hendek, 2001 yılında Şanlıurfa Valiliği tarafından temizletilmiştir.
Urfalı Şair Nâbi, h. 1089 (m. 1678) tarihindeki Hac yolculuğunu konu alan "Tuhfet-ül Harameyn" adlı eserininUrfa ile ilgili bölümünde kaleden şu şekilde söz etmektedir: "Ulu Felek Dağı'nın tepesi üzerinde baş yükseltmiş olan yüksek kale, feleği kıskandıracak kadar yükseklikte, kafir ve sapık mühendisler tarafından yapılmıştır. Üzerinde hile, aldatıcılık okulunun öğretmeni İblis-üzerine lanet olsun- kalıp dökerek yaptığı iki kıta yontulmuş taştan tertip edilmiş minare görünüşlü mancınık vardır."
Kalede Bizans ve İslâmi devirlere ait temel halinde çok sayıda yapı kalıntısı bulunmaktadır. Bu yapılardan biri, kalıntıları günümüze kadar gelmiş olan ve kalenin batı kesiminde yer alan "Yel Değirmeni"dir. Geçtiğimiz yıllarda Şanlıurfa Müze Müdürlüğü tarafından yapılan kazılarda, bu değirmene ait bazalt öğütme taşları bulunmuştur. Yapılacak arkeolojik kazılar, kaledeki yapıların planlarını ortaya çıkarma ve kalenin tarihini aydınlatma açısından yararlı olacaktır.
Bizans İmparatoru Justinianus'un kaleyi esaslı bir şekilde tamir ve tahkim ettirdiği bilinmektedir. Haçlı Kontluğu, Selçuklular, Eyyûbiler, Memlûkler, Akkoyunlular ve Osmanlılar dönemlerinde çeşitli onarımlar geçiren kalenin kuzey, güney ve doğu cephelerinde bu dönemlere ait kitabeler vardır.
Kalenin kuzeydoğu köşesindeki poligonal burcun kente bakan köşelerinden birinin iki yanında yüksek kabartma birer aslan figürü yer almaktadır. Çok kaba bir şekilde işlenmiş olan bu figürlerin başları cepheden, vücutları profilden sakin bir duruşla tasvir edilmiştir. Kuyruk gövdeye yapışık olup uç kısımdan yukarıya kıvrılmıştır. Başları iri ve yuvarlaktır. Başlar tahrip olduğu için yüz detayları belirsizdir. Üslup özelliğine dayanarak, bu aslanlar XIII. yüzyıla tarihlenmektedir. Ancak, kalenin farklı zamanlarda birçok kez onarılması ve kabartmaların yüksekte bulunması tarihlemede yanlışlık yapma ihtimalini arttırmaktadır.
Kale kapısının doğuya bakan cephesindeki kapı kemerinin iki yanında birer hayvan figürünün mevcut olduğu eski fotograflarda görülmektedir. Birbirine bakar durumda simetrik olan bu figürler, Memluk Sultanı I. Baybars (1260-1271) dönemi pars figürlerine benzemektedir. Ayrıca buna benzer kabartmalar Baybars dönemi dışında, Osmanlı döneminde de kullanılmıştır. Fotograf uzaktan çekilmiş olduğundan figürler net olarak seçilememektedir. Fotografa dikkatle bakıldığında, her iki figür arasında bazı farklılıklar görülmektedir. Sağdaki figür; sağa doğru yürür vaziyette olup, baş ve gövde pofilden tasvir edilmiş, kulaklar sivri ve ağız açık vaziyette, kuyruk gövdenin üzerine doğru kıvrılmış, uç kısmı ise tekrar yukarıya dönmüştür.
Kale üzerindeki kitabeler:
Doğu duvarındaki kitabede kalenin h. 857 (m. 1462) tarihinde Akkoyunlu hükümdârı Uzun Hasan Bey tarafından onarıldığı yazılıdır. Bunun yanındaki kare bir taş üzerinde de h. 995 (m. 1540) tarihi okunur. Güney cephenin kuzey yarısında yer alan ve büyük bir kısmı tahrip olmuş bulunan şerit kitabenin okunabilir kısmı Memluk sultanlarından Nasr Muhammed (III. saltanatı 1309-1340) ve Ebu'l Nasr Hasan'ın (saltanatı 1347-1351 ve 1354-1361) saltanatlarına tarihlenmektedir.
Kuzey cephedeki üç kitabeden baıı kesiminde bulunan iki adedi ,Karakoyunlu hükümdârı Ebu'l Nasr Hasan Ali'nin (saltanatı 1467-1469) onarımlarına aittir. Doğu kesimde bulunan üçüncü kitabe ise, okunamamıştır. Bu onarımlardan başka bazı yayınlarda kaynak gösterilmeden, kalenin 921, 1048, 1462, 1548 ve 1588 yıllarında onarıldığı belirtilmektedir.
B. ŞEHİR SURLARI VE KAPILAR
Kentin etrafını çevreleyen surlar 20.yy.'ın başından günümüze kadar tahrip olmuş ve yıkılmıştır. Urfa şehir surlarından; Harran Kapısı, Bey Kapısı'na ait Mahmûdoğlu Kulesi ile yer yer duvar ve burç kalıntıları günümüze kadar ulaşabilmiştir. M.S. VI. yüzyıla ait kaynaklarda geçen Urfa surlarının ilk inşa tarihi bilinmemektedir.
Çeşitli kaynaklardan yapılan tespitlerde şehir surlarında; batıda Sakıb'ın Kapısı, Su Kapısı, Batı Kapısı; kuzeybatıda Samsat Kapısı, Saray Kapısı; doğuda Bey Kapısı, Su Kapısı ve güneyde de Harran Kapısı olmak üzere sekiz kapı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Kaynak: Yrd. Doç .Cihat Kürkçüoğlu, Harran Üniversitesi, "Şanlıurfa Mimari eserlerine Genel Bakış,
Uygarlığın doğduğu şehir Şanlıurfa, Şurkav Yayınları, Tisamat Basımevi, Ankara, 2002