ŞANLIURFA’DA EL SANATLARI
Şanlıurfa'nın geleneksel el sanatları Gümrük Hanı ve çevresindeki tarihi han ve çarşılarda icra edilmektedir. Bu sanatlardan önemli bir kısmı halen yaşatılmaktadır. Bir kısım sanatlar ise fabrikasyon üretime geçilmesi yada talep olmayışı nedeniyle günümüzde terk edilmiş durumdadır.
ABACILIK
Aba el mekikli cülha ¤¤¤gâhında deve yününden dokunan ve elbise üzerine giyilen bol bir giysidir. Aba biçim olarak kürkü andırmaktadır. Erkek ve kadınlar için ayrı modellerde olan bu giysiler günümüzde kullanılmadığından dokunması da terk edilmiştir.
Harran Kapısı Kaleboynu Eyyûbiye mahallelerindeki ¤¤¤gâhlarda icra edilen bu sanatın en eski ustaları Abacı Mustafa Abacı İbrahim Halil Yücetepe Bakır Yücetepe Said Baba Bakır Bostancı Mehmet Boz ve Mehmet Apaydın'dır.
AĞAÇ OYMACILIĞI
Evlerdeki ve Şanlıurfa Müzesi'ndeki kapı pencere dolap kanatlarına sandık ve ayna gibi diğer ahşap eserlere bakıldığında ağaç oymacılığın Şanlıurfa'da çok eski ve parlak bir geçmişe sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Marangozluk sanatı Urfa'da "İnce Neccârlar" ve "Kaba Neccârlar" olmak üzere iki ayrı gruptaki ustalar tarafından sürdürülmektedir. Kaba neccârlar bugünkü Neccâr Pazarı denilen çarşıda halen sanatlarını sürdürmekte ince Neccârlar ise Karameydan mevkiinde bugünkü Postanenin yerinde bulunan Halkevi ile Yusuf Paşa Camii arasındaki dükkânlarda çalışırlardı. Buradaki dükkanlar zamanla kapatılmışlardır.
Bugün tamamen terkedilmiş olan ağaç oymacılığı sanatından günümüze kalan ve eski Urfa evlerini süsleyen değerli birer tablo güzelliğindeki süslemeli kapı ve pencere kanatlarını Şanlıurfa Müzesi'nin toplama çalışmaları olumlu sonuçlar vermiş ata yadigârı bu eserlerin en güzel örnekleri müzede toplanmıştır.
BAKIRCILIK
Urfa'daki tarihi geçmişi M.Ö. III. VE IV. yy. a kadar eskilere dayanan bakırcılık sanatı 1960'lı yıllara kadar önemini korumuş Kazancı Pazarı ve Hüseyniye Çarşıları'ndaki dükkânlarda çok sayıda usta tarafından sürdürülmüştür. 1960'lı yıllarda alüminyum plastik ve daha sonraları çelikten imal edilmiş fabrikasyon türü mutfak gereçlerinin piyasaya hakim olması ile bu sanat önemini yitirmiştir.
1950'li yıllarda 100 iş yerinde 300 usta ve kalfa ile sürdürülen bakırcılık sanatı günümüzde 10 işyeri ve 30 civarında usta ile sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Şanlıurfa bakır işleri "dövme çekiç" tekniğiyle ün salmıştır. Urfalı bakırcı ustalarının bu teknikteki maharetlerinin tartışılmaz olduğu söylenmektedir. Son zamanlarda bazı genç ustalar tarafından "Kabartma Çekiç" tekniğine yönelinerek turistik amaçlı tarihi yerleri ve özel amblemleri konu alan kabartmalı tepsiler cezveler yapılmaya başlanmıştır.
Eski bakırcı ustalarının büyük bir kısmı Bakırcılık sanatı ile ilgili "Kazancı" "Kalaycı" "Bakır" "Bakırcı" "Örs" "Demirözü" ve "Döğücü" soyadlarını almışlardır.
CÜLHACILIK (BEZ DOKUMACILIĞI)
Yün ipliği pamuk ipliği ve floş'un kamçılı ¤¤¤gâhın tek ayakla çalışan çeşidi olan "cakarlı" ve 2-4 ayakla çalışan çeşidi olan "çekmeli" ¤¤¤gâhlarda dokunarak "Yamşah" ("Neçek"-"Çefiye") ve "Puşu" gibi baş örtüsü "Ehram" gibi kadın boy örtüsü haline getirilmesi sanatına Urfa'da "Cülhacılık" denilmektedir.
Cülha ¤¤¤gâhlarının kamçılı olmayan yani mekiği el ile atılan çeşitlerinde "Aba" (kadın ve erkek boy örtüsü) ve "Çaput Çul" (Kilim) dokunmaktadır. 30-40 yıl öncesine kadar Kamberiye Mahallesi'nde 100'e yakın kamçılı ¤¤¤gâhta icra edilen Yamşah ve Neçek dokumacılığı (Cülhacılık) son zamanlarda önemini yitirmiş ¤¤¤gâh sayısı 5-6'ya düşmüştür.
1650 yıllarında Urfa'yı ziyaret eden Evliya Çelebi Urfa'da pamuk ipliğinden kapı gibi sağlam bez dokunduğunu bunun Musul bezinden daha güzel ve temiz olduğunu söylemektedir. Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği bu bez Urfalılar'ın "Kâhke Bezi" dedikleri bez olmalıdır.
1883 tarihli Halep Vilâyet Salnâmesi'nde Urfa'da 221 adet kumaş ¤¤¤gâhının varlığından söz edilmiş olması dokumacılığın bu ilde çok önemli bir sektör olduğunu vurgulamaktadır.
ÇULCULUK (SEMERCİLİK-PALANCILIK)
At ve merkep gibi binek hayvanları üzerine atılan semerlere Urfa'da "Palan" bu sanatla uğraşanlara da "Çulcu" (Palancı) denilmektedir. Eskiden deve üzerine atılan ve "Havut" denilen deve palanları da bu sanat koluna girmekte bu işle uğraşanlara "Havutçu" denilmekteydi. Deve neslinin gittikçe tükenmekte olması Havutçuluk sanatının günümüzde tamamen kaybolmasına neden olmuştur.
Mevlevihâne'nin doğusunda yer alan ve "Çulcu Pazarı" denilen çarşıdaki 25-30 dükkânda çalışan çulcu esnafı 30-40 yıl önce çarşıyı tamamen terkederek "Kürkçü Pazarı" na taşınmıştır. Bu sanat günümüzde Çulcu Pazarı'ndaki 3-5 dükkânda yaşatılmaktadır.
DEBBAĞLIK
Büyükbaş hayvancılığın yaygın olduğu Şanlıurfa'da Debbağlık sanatının geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bu sanat günümüzde fabrika türü derilere yenik düşerek tamamen terkedilmiş bir durumdadır.
Gön debbağlığı ve deri debbağlığı olmak üzere iki bölüme ayrılan bu zenaatın her bölümü ayrı debbağhânelerde ve ayrı ustalar tarafından icra edilirdi.
I- Gön Debbağlığı: Eski Et ve Balık Kurumu'nun batısındaki Aşağı Debbağhâne (Ahırvan) denilen yerde yapılırdı. Bu debbağhâne halen muhafaza edilmektedir.
Öküz İnek ve Deve gibi büyükbaş hayvanların derilerinin işlenmesine "Gön Debbağlığı" bu sanatı yapanlara da "Göncü" denilmektedir. Buradaki gön kelimesi kösele anlamında olmayıp kalın deri anlamındadır. Bu deri postallarda yüz ve astar olarak kullanıldığı gibi sarraçlıkta da kullanılmaktadır.
II- Deri Debbağlığı: Çakeri Camii'nin doğusunda yer alan ve günümüzde gecekondularla işgal edilmiş olan "Yukarı Debbağhâne" denilen yerde yapılırdı.
Koyun ve keçi gibi küçük baş hayvanların derilerinin işlenmesine "Deri Debbağlığı" bunları işleyenlere de "Debbağ" denilmektedir. Gön denilen kalın derilere nazaran daha ince olan bu deriler postal ve ayakkabılarda astarlık deri olarak kullanılmaktaydı.
KAZZAZLIK
İpek ipliğin el ile bükülerek işlenmesine "Kazzazlık" denilmektedir. "Kazzaz Pazarı" denilen kapalı çarşıda (Bedesten) eskiden 30-40 dükkânda sürdürülen bu tarihi sanat günümüzde aynı çarşıdaki bir iki usta tarafından yaşatılmaya çalışılmaktadır.
????: Web Hattı - Türkiyenin En Güncel Forumu /illerimiz-yoremiz/244494-sanliurfa-el-sanatlari.html
100-150 yıl kadar önce ipekçilik Urfa'da önemli bir sektör durumundaydı. Bugün Urfa bahçelerinde görülen çok sayıdaki dut ağacının zamanında ipek böcekçiliğinde kullanıldığı yaşlılar tarafından söylenilmektedir.
KEÇECİLİK
Bu tarihi ata sanatı Şanlıurfa'da Keçeci Pazarı denilen eski çarşıda ve çevresindeki hanlarda sürdürülmektedir.
Eyvana serdim keçe
Nêçe bir ömrüm geçe
Acep o gün olur mu
Yarim elime geçe
dizeleriyle Şanlıurfa türkülerine konu olan keçe çocuk oyunlarına da "Ya şundadır ya bundadır keçe külah şunun bunun başındadır" tekerlemesiyle geçmiştir.
Fakçı Mustafa Deveci Abo Deveci ısa ısa Karcı adları bilinen ve bugün hayatta olmayan en eski keçeci ustalarıdır. Horasanlı Hacı Hayati Usta ve Hacı Osman günümüzün yaşlı ustalarıdır.
Keçenin Doğuş Öyküsü
Şanlıurfalı genç keçeci ustalarından Salih Karcı bu sanatın mucidinin Ebu Said Libabid (Libabid: Arapça Keçenin çoğuludur) adında bir zat olduğunu ve keçeyi nasıl icad ettiğini şöyle anlatmaktadır.
"Ebu Said Libabid bugün bizim yaptığımız gibi keçeciliğin bütün işlemlerini yerine getirmiş ayakla tepme işleminden sonra açtığı keçenin yünlerinin biribirine kaynaşmadığını ve çabuk dağıldığını görmüş. Tepme süresinin az olduğu kanaaatine vararak tepmeye devam etmiş. Ancak bir daha açtığında yünlerin kaynaşmadığını yeniden gözlemiştir. Tepme işine 40 gün devam eden Ebu Said yine başaramayınca üzüntüsünden ağlamaya başlamış. Hem ağlayıp hem tepmeye devam ediyormuş. Keçeyi açtığında göz yaşlarının düştüğü yerlerdeki yünlerin kaynaştığını büyük bir sevinçle farketmiş ve böylece tepme işlemi sırasında yüne su vermek gerektiğini öğrenmiştir."
KÜRKÇÜLÜK
Hayvan kürklerinin işlenerek giysi haline getirilmesi insanlık tarihinin en eski sanatlarından biridir. Ana rahminde ölen ya da en fazla 5 aylık iken ölen kuzuların tüylü derilerinden yapılan düz yakalı (yakasız) dış kısmı "Şakaf" denilen siyah kumaşla kaplı aba gibi bolca giysiye Urfa'da Kürk denilmektedir. Urfa'ya has olan bu giysi Anadolu'da Urfa dışında başka bir yerde yapılmamaktadır. Bilhassa kış aylarında yaşlı ve orta yaşlı kimseler tarafından giyilir. Dükkânlarında camekân bulunmayan esnafın büyük bir kısmı kürklerine sarılarak soğuktan korunmaktadırlar.
SARAÇLIK
"Kösele" denilen kalın deri ve normal ince deri ile hayvan koşum takımları kemer silah kılıfı mermi kılıfı çanta gibi avcı gereçlerinin yapıldığı sanata Saraçlık bu işle uğraşanlara da Saraç denilmektedir.
Atçılık ve At'a verilen önem dolayısıyla Saraçlığın eski Türk sanatları arasında önemli bir yeri vardır. Şanlıurfa'da ünlü Arap atlarının yetiştirilmiş olması saraçlık sanatının önemini arttırmış ve bu sanata büyük ilgi duyulmasına sebep olmuştur.
1650 yıllarında Urfa'yı ziyaret eden Evliya Çelebi Urfa'daki saraçlıktan bahsederek saraçhanesini şu cümlelerle anlatmaktadır: " .... Saraçhanesi İbrahim Halil Irmağı kıyısındadır. Onun için Bağdat serdabı gibi soğuk su ile sulanmış anayolun iki tarafı ma‘mur ve güzel mevsiminde türlü çiçeklerle süslü olup geçenlerin içini açar. Oralarda bütün bilgi sahiplerinin toplandığı dinlendiği yerler vardır."
Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği saraçhânenin yeri kesin olarak bilinmemektedir. Bu sanat günümüzde Hüseyniye Çarşıları yakınındaki "Saraç Pazarı" denilen çarşıda sürdürülmektedir. Eskiden 15-20 dükkânın yer aldığı bu çarşıda günümüzde 3-4 dükkân bulunmaktadır. Bilhassa At'ın toplum hayatındaki yerini kaybetmiş olması Saraçlık sanatının gerilemesine neden olmuştur.
TARAKÇILIK
Şanlıurfa'nın geleneksel el sanatlarından olan tarakçılık günümüzden 50-60 yıl öncesine kadar Eski Arasa Hamamı ile Hoca Abdülvahit Camii arasında kalan çarşıdaki 20 kadar dükkânda icra edilirdi. Fabrika türü plastik tarakların imal edilmesiyle önemini yitiren bu sanatın son ustası Şıh Müslüm Özbal'dır.
Tarakçı Bakır Tarakçı Mehmet ve Tarakçı ımam bu sanatın 30-40 yıl öncesinin tanınmış ustalarından idi.
Şanlıurfa'da tarak; deve'nin bacak kemiğinden annep armut ve iyi cins ceviz ağacından yapılmaktadır.