Döviz |
Alış |
Satış |
Dolar |
|
|
Euro |
|
|
|
10 Eylül 2009 Perşembe Saat 00:16
İBRAHİM TEZÖLMEZ
1960 Urfa doğumlu. İlk ve Orta öğrenimini Urfa'da yaptıktan sonra , Besni Öğretmen Lisesi'ni yatılı olarak okudu. Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1983 yılında mezun oldu.
Rize/İkizdere İmam Hatip Lisesi Edebiyat Öğretmenliğinden sonra meslek hayatını; 1985-96 Şanlıurfa Lisesi, 1996-99 Şanlıurfa Anadolu Kız Meslek Lisesi, 1999-2001 Şanlıurfa Anadolu Lisesi’nde sürdürdü. Halen Mersin'de Yusuf Kalkavan Anadolu Lisesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak çalışmaktadır.
Yerel ve Ulusal televizyonlarda muhtelif kültür-sanat programlarına konuk oldu. Bazı belgesellere danışmanlık yaptı. Şanlıurfa Belediyesinin açtığı şiir yarışmalarında iki defa birincilik aldı. Şanlıurfa Valiliğinin “ Uluslararası Karakeçili Kültür Şenliği” kapsamında açtığı şiir yarışmasında 1. oldu. 2005 Sapanca 5. Uluslar arası şiir şenliğine çağrıldı. Özcan Ünlü’nün hazırladığı “Yüzyılın Türk Şiiri Antolojisi”nde şiiriyle yer aldı. Üç şiiri, değişik bestekârlarca bestelenmiştir
Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümünden Doç. Dr. Nezahat Öztekin tarafından verilen “İbrahim Tezölmez’in Şiirinde Klasik Türk Edebiyatı Unsurları” konulu lisans tezi Ahmet Özkan tarafından 2005 yılında hazırlanmıştır
Şiir ve yazıları , Anzılha, Bizim Urfa, Edessa (yönetiminde de bulundu), Nisan, Seyir,Şurkav gibi dergilerde yayımlandı.
"Ayışığı Ezgileri " adlı şiir kitabı 2000 yılında yayınlanmıştır.
"11. Yüzyıldan Günümüze Seçme Mısralar, Beyitler Antolojisi" adlı bir çalışması vardır.
Evli, iki çocuk babasıdır.
İbrahim Tezölmez
Edebiyat Öğretmeni
Tlf: 0-532-7497118
Şiirlerinden Örnekler
Aynzeliha Kasidesi
Aynzeliha her dem böyle gizemli midir Bu özge yer her yâreye merhemli midir
Kıvılcım kesilir burda sular her akşam Yıldız ve ay içer aşkla özlemli midir
Başın suya eğmiş bütün salkım söğütler Rûzigârdan dâim böyle sitemli midir
Hânendenin hangi sevdâ vardır başında Hoyratı gazeli hepten elemli midir
Derler murâd alır burda doğan yaşayan Urfa bu gûne sefâlı kademli midir
Belki de bu diyar İbrahim’den Eyyup’tan Îsâ Mûsâ ve Dâvut’tan selamlı mıdır
İbrahim’in ruhu burda sükûna erer Her dili mecrûha Ruha keremli midir
|
|
İbrahim Tezölmez
|
|
|
|
|
Bir Şehrin Hikâyesi
Hatırlar mısın, eski zamanlar Efsaneyle, masal ile Hayal dolu leyâl ile Doluydu bu şehr! Hatırlar mısın?
Hatırlar mısın, bilmem Hangi yüzyıl, Hangi yıl, Hangi aydı? Büyü dolu, Şiir dolu Bir şehir vardı; Hafızasını kaybetmemişti henüz, İsmiyle müsemmaydı, Daha Urfa’ydı…
Bir şehrin hikayesi Sor ki niceydi, Sur duvarlarının ardı Binbir geceydi… Dar ve gölgeli Uzun sokaklarından Geçerdik şehrin; Kabaltılarından, Cumbaların altından. Enikli kapıları evlerin Geniş avlulara açılır; Çardaklara, Eyvanlara, Kuş takalarına, Halil İbrahim Sofralarına, Hikmet sofalarına çıkardı. Ve uygarlık bir ırmaktı; Sarnıçlarda süzülür, Dehlizlerden gürül gürül Akardı.
Bahçemizde ağaçlar Zeytindi, Zakkumdu, Nardı. Baharla damlarda Papatyalar, Şakşakolar Açardı.
Ve kenarda İşlemeli bir kuyu; Üzerinde eski zaman çıkrığı, Arada bir duyulan Perinin hıçkırığı, Derinden derine Suyu akardı.
Hulhu geniş ve sabırlı Derviş haliyle Avlunun bir köşesinde Bağdaş kurup Otururdu yaşlı küp; Perili kuyudan çektiğimiz Suyu damıtıp, Sunardı bakır taslarda Yaz sıcağında.
Bahçemizde ağaçlar Cevizdi, İncirdi, Nardı.
Evlerin boyutu iç’e geniş Dış’a dardı; İnsanların henüz asâsı, Abâsı vardı…
Eyvanda bilgelik Bağdaş kurardı; Gelenler Rûmî’den, Yunus’tan, Nâbî’den Haber sorardı; İnsanlar yârândı, yârdı İhvan, rindandı Bir zamanlar bu şehr Başka diyardı.
Tavuskuşları salınırdı Havuzbaşında, Cevizin altında dolaşansa Ceylândı, Safir çiçekler açardı Gündüz sularda, Küpeli havuzlarda yıkanan Her akşam aydı; Nohut oda, bakla sofa Değil bu; Köşktü, saraydı.
Gergef gergef İşlenen taşlar, Kuş takalarından Kovulan kuşlar Şimdi nerdeler? ...
Hac leyleklerle mi, Kırlangıçlarla mı Uçup gittiler? ...
Meydanları vardı Eskiden bu şehrin; Çeşmeleri, Güvercinleri, Asırlık çınarları,
Su seslerine karışan Kuş sesleri. Böyle beton yığını Değildi buraları; Böyle ruhsuz, böyle gri. Beyaz atlılar meydanlardan Çekildiğinden beri, Köreldi sebilleri…
Şadırvanlardan Süzülen sesler, Semalarımızda seyreden kuşlar Şimdi nerdeler? Kırlangıçlarla mı,hacıleyleklerle mi uçup gittiler?
Yazdan yaza dama kurduğumuz Tahtları hatırlar mısın? Yıldızlar yağardı hani Üstümüze geceden Ve kaçakçılar geçerdi dörtnala, Hoyrat sesleri karışırdı Nal seslerine; Ve ne çok kolçu-kaçakçı oynardık Hatırlar mısın?
Samanyolu çarşıyolu, Yıldızlar kafile kafile, Gökyüzü çarşaf çarşaftı. Ayışığı şarkılar hecelerdi inceden; Engin hayallerle dalınan uyku, Rengin rüyalarla uyandığımız sabahlar, Hatırlardık rüyalarımızı hep Hatırlar mısın?
Bilmem hangi asır, hangi yıl, Hangi aydı? Hülyasını kaybetmemişti şehir, İsmiyle müsemmaydı, Daha Urfa’ydı.
Hatırlar mısın, kış günlerini, -Ki ne sıcaktı- Kalorifer, televizyon Henüz uzaktı. Hani mangal başı, Tandır kenarı, Boşuna dememiş eslâf: Kış lâlezârı…
Masallar anlatan Aksakallı dedemdi; Devler, şehzadeler Bize hemdemdi, Hatırlar mısın henüz Kuş dili konuştuğumuz demdi.
Kadim kıssalar anlatırdı Râviyân-ı ahbâr Beydebâ’dan, Sâdî’den. Uygarlığın nabzı Asırdan asra Kesintisiz atardı.
Hatırlar mısın, O eski demler, Efsaneyle, Masal ile, Hayâl dolu Leyâl ile Doluydu bu şehr Hatırlar mısın, Hatırlar mısın? ...
|
|
İbrahim Tezölmez
|
|
|
|
|
Harran Kadınları
I onu bir gün bir kuyubaşında gördüm çıkrıkla su çekerken şahlanan bir at gibiydi dedi kutsaldır burda su pusat gibi ya da avrat gibi bir sarnıç başında gördüm bir gün onu o cihân-sûzu Harran ve o susuz Mevsim temmuzdu dedi çağıl çağıl aksın isterim su Dicle gibi ya da Fırat gibi.
onu bir gün Tektekler eteğinde gördüm çorakta boy veren o yabangülünü kara kıl çadırının önünde yün eğirirken eğirdiği çile çile dertti, kederdi ömrü hederdi dedi bu dağlara Kerem yürekli demir külünklü dağ gibi adamlar gerek Ferhat gibi.
ona bir gün İpekyolu’nda rastladım bir rüzgâr gibi geçerek gözlerimin önünden hanlardan, kervansaraylardan tarihin dehlizlerinden menzillerinden aşan ve uğul uğul çağa ulaşan dedi öyle yollardan geçtim öyle girift öyle ince Sırat gibi.
II onu bir gün Harran’da gördüm kurakta boyveren o yabangülünü evi iki göz bir petek kerpiçti konikti duvarında üzerlik fal bakan kadınlar kilim dört taraf otantikti.
onu bir gün gördüm burnunda hızma sim halhal ayağında saçları salkım saçak ak toynaklı küheylân bedevî bir kısrak susuz bir ceylândı yaz sıcağında vakit leylî dilde yâlel hali vâveyldi saçları geceden siyahtı bahtı gözlerinden kara tarihin ezgisiydi gözlerindeki belki buranın yerlisiydi belki Soğmatar’dan ya Şuaypşar’dan belki de Sin’den ihtimal su içmişti Cülap ya da Dayşan’dan belki göçebeydi eski Mısır’dan ya da bir yontuydu Buhtunnasır’dan.
III o Sârâ, Hedlâ ya da Nesrâ o Harran çorağında vaha o Tektek dağlarına yakın ve uzaktı sabaha uzaktı uygarlığa uygarlığa ve asra.
ey sarı sıcak rüzgârsız yaprak ey susuz sarnıç kupkuru kuyu ey Mezopotamya güngörmüş toprak asırlardır süren uykuyu bırak dilerim sonsuzca bahtın olsun ak.
|
|
İbrahim Tezölmez
|
|
Urfa Sıra Geceleri
Çoğu güler eğleniriz, Handan meclisi sıramız; Dertlilerle dertleniriz, Giryan meclisi sıramız.
Sevda yelleri var serde, Dostlukla çözülür perde, Deva bulunur her derde, Derman meclisi sıramız.
Yedi yetmiş başlar töre, Herkes meşrebine göre, Esnaf, ağa, azap, mire, Harman meclisi sıramız.
Gelir akşama konuklar, Bereket sofrayı yoklar. Hem gönlü hem gözü toklar, Mihman meclisi sıramız.
Bazen siyaset mektebi; Gelen öğrenir edebi, Külhanbey, olur çelebi... İrfan meclisi sıramız.
Türküsü,hoyrat, gazeli... Cemiyetin en güzeli. Kadim gelenek, ezeli, Yaran meclisi sıramız.
Rast'tan al ya Divan'ı bul, Kürdi'de son bulur fasıl. Öğrenilir makam, usül, Eyvan meclisi sıramız.
Çiğköfte yemeğin şahı, Tabiptir açar iştahı; Yiyenin kalmaz terahı, Lokman meclisi sıramız.
Efsane, masal bizdedir, Mırra'mız mercan közdedir. Saltanat şimdi sözdedir, Rindan meclisi sıramız.
Yüzük, fincan ve tolaka, Saatler su gibi aka... Üç oynaya, beşi baka, Seyran meclisi sıramız.
Sazın, sözün üsradıyız, Yusuf Nabi ahfadıyız. Hüsn ü anın mirsadıyız, Ozan meclisi sıramız.
Fuzuli, hayali, Baki... Her şair burada sanki, 'Baykara cem'i' inan ki... Sultan meclisi sıramız.
Lale, gül ve andelibe, Şi're, sanata, edibe, Mevlana ve Şeyh Galib'e, Hayran meclisi sıramız.
Kısa söyle ey İbrahim, Sözün ola hep müstakim. Ömrümüzce olsun daim, İhvan meclisi sıramız.
|
|
İbrahim Tezölmez
|
|
Urfalıya Kaside
Abuzer Akbıyık’a
Kaside yazar, memduhu çiğköftedir… Külhanda gül yetiştirir, Kasap dükkânında bülbül Satıra inat!
“Sırgası” heybeye karşı, Rezzakı üzümünü doldurmuş Merkebe biner bağ yollarında Katıra inat.
Evleri Kala’ya karşı, Yüreği Çift Kubbe “Degenek” oynar düğünde “Ebu Cenah”tır; asâsı cellat çivili Kollar kasılı, ökçe basılı “Sako”, “çin”e asılıdır -tello gider yan gider tello- Yürüyüşü “yanfırı”, âheste beste Hem şanlı, hem delikanlıdır
Ehl-i keyftir; Keçe üzre çift yastık, Zubun giyer ince ipek Yan gelir, yatar eyvanda.
Köfte yoğururken güfte yapar; Güftesinde isot, bulgur baş tacı Köftesi acı mı acı.
Evlerinin önü kuyu “hayad”ında “arış”; Ak bahtlı, altın tahtlıdır: Tahtı yazdan yaza kurulur dama, Bahtının suratı bir karış…
Dam damlar kışın Ev şırıl şırıl Teşt kor, leğen kor, dam loğlar Urfalımda yürek yine pırıl pırıl.
Nemrûdî zulümlere uyanmış sabahları Tepedekiler hep tepeden bakarak Sabret demişler, bekleyen derviş demişler Demişler ki, sabırla koruk helvâ.
Allah var, gam yok İnancı İbrahimce… Eyyûb’un sabrınca Sabırla bekler, Keldânilerden kalma Mağarasında, Yıllardır, yüzyıllardır bekler Durur hâlâ…
Kalenderdir, rinttir; Dünyayı satar bir pula. Cömerttir; dağıt çömçeyle, Kaşıkla topla. Gamlıdır; Dam damlar, çocuk ağlar, Borçlu kapıda.
Ses dâvûdî, özü merttir: Dosta dost, düşmana düşman, Heybesi sırgası Dert üzre derttir.
Hulhu yoktur, ihmaldir, Çelebidir, Mezatta kuzu koyun Celebidir. Ağadır, azaptır; Yıllardır, yüzyıllardır ihmalden Sahipsizlikten muazzeptir.
Türküsünde atlar sallar başını, Hayâl atı kanatlıdır. Eller tutmuş ağey Sular başını, Elle aya, o atlıdır… Hoş sohbet, dili tatlıdır. Ey İbrahim bu şiirin, Elhak, ince sanatlıdır! ..
|
|
İbrahim Tezölmez
|
|
Şair İbrahim Tezölmez hakkında çıkan yazılar :
1- Sadık Yalsızuçanlar, Zaman Gazetesi “ Güzeran”,02.06.2000,İstanbul
2- Abuzer Akbıyık,Yeni Doğuş Gazetesi,”Notlar”(Ayışığı Ezgileri Üzerine),14.06.2000, Şanlıurfa
3- Mehmet Hulusi Öcal, Hizmet Gazetesi,”Rabıta”(Ayışığı Ezgileri)14.06.2000, Şanlıurfa
4- Mehmet Kurtoğlu,Gap Gündemi Gazetesi,Kültür-Sanat,(Ayışığı Ezgileri ve Tezölmez’in Şiiri),9-16Haziran 2000 Şanlıurfa
5- Mustafa Acar, Edessa Dergisi,Sayı 9,(Ayışığı Ezgileri ve Çağdaş Bir Kays),2000,İstanbul
6- Adil Rastgeldi, Hizmet Gazetesi,”Şair İbrahim Tezölmez Hiç Ölmez!”,28.7.2000,Şanlıurfa
7- Özcan Ünlü,Türkiye Gazetesi,Yansımalar,05.06.2000,İstanbul
8- Faik Dündar,Reha Gazetesi,”Huzura Doğru”,(Ayışığı Ezgilerinde Sayın İbrahim Tezölmez’i Dinlerken), 25.07.2000,Şanlıurfa
9- Misbah Hicri,Reha Gazetesi,”Öğretmen Gözüyle”, (Ayışığı Ezgileri),12.6.2000,Şanlıurfa
10-Şükrü Algın,Reha Gazetesi,”Arada Bir”,(İbrahim Tezölmez’in Ayışığı Ezgileri Kitabı),05.06.2000,Şanlıurfa
11-Mustafa Karacabey,Yeni Doğuş Gazetesi,”Dost Penceresi”, (Ayışığı Ezgileri), 06.12.2000
|
|
|